çocukların bu cesaretlerinden bu esaretlerinden bu ahval-i perişan hallerinden gurur mu duymalıyım ,cesaret mi bulmalıyım, başımı taşlara mı vurmalıyım...bilemiyorum...sadece içim geçiyor...bir yanım lanet okuyor bir yanım donup kalıyor...şaşkınım...onların zaferleri onların seferleri...benim imanımın kurtulmasına yetiyor mu?...bunlar sadece karelerde kalıyor...bir insanın fotoğraftan etkilendiği kadar etkileniyoruz...duamızda o kadar yaptıklarımızda yapacaklarımızda...ateş yine düştüğü yeri yakıyor...bize sadece külleri kalıyor...yetiyor mu ?...ASLA!...
Ey gözlerinde yıldızlar kayan çocuk!
Zifiri karanlıklar içinden uzattığın elini göremedik, affet…
Siyah renkli dumanlar, sararken gökyüzünü
Sen de göremedin değil mi
Vurulan kuşlarının,babanla birlikte, nereye uçtuklarını…
Tekerleği kırılmış oyuncak kamyonunun kasasında mı hayallerin?
Yoksa, sapanındaki taşa mı yükledin geleceğini?
Hangi el söküp çıkarabilir bu saatten sonra,
Ablanın , ciğerine batan acı çığlıklarını…
Hangi diyarlardan esip gelen rayihalar, merhem olur yarana?
Kan kırmızısı yaşamların kıyısında akıp giderken hayatın
Gözlerin düşüyor, dikenli tellerin en dikenli noktasına
Bizim gölgelerimiz ise, titreyen mum alevlerinde tutsak.
Biz, havai fişekler patlatırken, rengarenk,
Bomba sesleriyle bölünüyor senin uykuların…
Annen gözyaşlarını siliyor örtüsüne
Öldürücü çaresizlik diz boyu.
Ey rüyalarına siyah hüzünler düşen çocuk!
Biz, hevesin binbir rengine müptela hayatlarımızda
Yüreklerimizde binbir arzuyla
Kumlara çiziyoruz tul-u emellerimizi
Şımarık zengin çocuklarının oynaştığı bu vahşi çağda
Koruyamadık kendimizi, onlar gibi mi olduk?
Kardeşliğimizi yitirdik bir cemre zamanı, çocuk!
Varlığımızı dayanaksız bıraktık.
Tuğlaları düştü tek tek binamızın.
Kalbinde yarası kanayanlar bir bir gittiler uzaklara
Bizim payımıza ise , çölde tuz yemek düştü.
Mumdan küçük gemilerimiz vardı
Ateş denizinde eriyip gittiler, dualarımız gibi.
Ey baharında eylülü yaşayan çocuk!
Biz Karun saraylarında izlerken olup biteni
Sen dublörsüz oynuyorsun filmin son karesini…
Ey gözlerinde yıldızlar kayan çocuk!
Zifiri karanlıklar içinden uzattığın elini göremedik, affet…
Siyah renkli dumanlar, sararken gökyüzünü
Sen de göremedin değil mi
Vurulan kuşlarının,babanla birlikte, nereye uçtuklarını…
Tekerleği kırılmış oyuncak kamyonunun kasasında mı hayallerin?
Yoksa, sapanındaki taşa mı yükledin geleceğini?
Hangi el söküp çıkarabilir bu saatten sonra,
Ablanın , ciğerine batan acı çığlıklarını…
Hangi diyarlardan esip gelen rayihalar, merhem olur yarana?
Kan kırmızısı yaşamların kıyısında akıp giderken hayatın
Gözlerin düşüyor, dikenli tellerin en dikenli noktasına
Bizim gölgelerimiz ise, titreyen mum alevlerinde tutsak.
Biz, havai fişekler patlatırken, rengarenk,
Bomba sesleriyle bölünüyor senin uykuların…
Annen gözyaşlarını siliyor örtüsüne
Öldürücü çaresizlik diz boyu.
Ey rüyalarına siyah hüzünler düşen çocuk!
Biz, hevesin binbir rengine müptela hayatlarımızda
Yüreklerimizde binbir arzuyla
Kumlara çiziyoruz tul-u emellerimizi
Şımarık zengin çocuklarının oynaştığı bu vahşi çağda
Koruyamadık kendimizi, onlar gibi mi olduk?
Kardeşliğimizi yitirdik bir cemre zamanı, çocuk!
Varlığımızı dayanaksız bıraktık.
Tuğlaları düştü tek tek binamızın.
Kalbinde yarası kanayanlar bir bir gittiler uzaklara
Bizim payımıza ise , çölde tuz yemek düştü.
Mumdan küçük gemilerimiz vardı
Ateş denizinde eriyip gittiler, dualarımız gibi.
Ey baharında eylülü yaşayan çocuk!
Biz Karun saraylarında izlerken olup biteni
Sen dublörsüz oynuyorsun filmin son karesini…